resimler

23 Nisan 2010 Cuma

Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana..... "Yaşar Kemal"

“Sen hiç Sarıkamış’ı gördün mü kedi? Sarıkamış içinde Aynalı Çarşı .Aynalı Çarşı cehennem. Sen Aynalı Çarşıda uçup da denize gömülen gemileri gördün mü hiç? İyi ki görmedin. Sen hiç parça parça olmuş, üst üste tepelerce yığılmış, siperleri, koyakları, çukurları ağzına kadar doldurmuş ölüleri gördün mü? Ovalar dolusu çürümüş, kokmuş, kokusu insanı boğan ölülerin üstünden hiç yürüyerek geçtin mi? Sarıkamış savaşını görmemiş, yaşamamış insan dünyada hiçbir şeyi görmemiş, yaşamamış demektir.

Erzurum içinde Aynalı Çarşı. Sen kedi, sen hiç, uykucu, rahat, gerinen kedi, sen hiç Allahuekber dağında olup bitenleri gördün mü? İnsan boyu, iki insan boyu karın içinde yalın ayak, başı kabak, pantolonu yırtılmış, kaputsuz, ceketsiz, koyunları bit dolu, donmuş elleriyle kaşınamayanları, Rus topçusunun karlı dağları ateşe, zindana çeviren güllelerini, karla birlikte uçuşan kolları, bacakları, kollarla bacaklarla, gövdelerle birlikte gökten yağan kanları, Allahuekber dağlarının doruklarında fırtınaya, boraya tutulup donan, taş kesilen, donmuş kirpikleri, kaşları, donmuş gözleriyle bakan on binlerce askeri gördün mü hiç? Sen bunları görmediysen hiçbir şey görmedin demektir. Sen bunları görmediysen kedi, niçin bir tekneye binip de karşı kıyıda karaya çıkmıyorsun? Sen bunları görmediysen insanların yüzüne bakmaktan niçin utanasın? İstersen gel seni karşı kıyıya bırakayım. Karaya çıkar, kokusunu aldığın ilk iyi adam sandığın kişinin bacaklarına, bütün sıcaklığın tatlılığınla sürünürsün. O da bundan hoşlanır ya. Balkan harbi, Çanakkale, Sarıkamış, Amele Taburları, sen bunların hepsini birkaç yılda üst üste yaşadın mı kedi? Günlerce aç kaldın mı, günlerce susuz kalıp, kurtlu sular içtin mi? Dumlupınar’da öldürülmüş binlerce kokmuş, çürümüş, liyme liyme olmuş ölüyü toplarken, toplar gömerken yüzlerce Amele Taburu askerinin öldüğünü duydun mu, gördün mü? Duymadıysan, görmediysen bu dünyada ne hiçbir şey duydun, ne de hiçbir şey gördün. Sen bir insan olsan bir daha şu insanların içine çıkar, bir daha onların yüzlerine bakabilir misin?”

Bir gün karlı bir havada bir kafile yola çıktık. Kar diz boyu, göbek boyu, adam boyu. Tanrım nasıl yağıyor, nasıl iniyor yeryüzüne. Kar aydınlığı değil, griye çalan bir kar karanlığı. Göz gözü görmüyor. Yürüyoruz. Her yanımız kar. Yol, iz belli değil. Kar yalnız üstümüze değil, içimize de yağıyor. Üşüme korkusu, yol kaybetme korkusu, karda kalma korkusu… Bir yol buluyoruz… Bir iz. Sevinçliyiz. Ümidimiz var. Bu yol bir durağa, ne bileyim, tütün tüten bir yere çıkaracak bizi. Yürüyoruz. Bulduğumuz izden ümitle inançla sabırla saatlerce yürüyoruz. Kardan bir kafile olarak yürüyoruz. Kardan kadınlar, kardan çocuklar, kardan kadınlar… Çocuklar yorulunca bir müddet sırtımıza alıyoruz onları. Sonra, hareketsizlikten donarlar diye uyandırıp tekrar yürütüyoruz. Göz gözü görmüyor. Bir iz, yola benzer bir şey var doğru. O yolu belli ederek, açarak, birbirimizin ayak izleri arasını da düzleyerek yürüyoruz. Yürümekten yorulana kadar yürüyoruz. Yorulunca da yürüyoruz. Kar dinmek bilmiyor. Ancak önümüzü, önümüzdeki yola benzer o izi görebiliyoruz. O iz çıkaracak bizi bir yerlere… Saatlerimiz olmasa günün tükendiğinin, sonra akşamın bastırdığının, sonra gecenin gelip çattığının farkında olmayacağız. Dünya bir kafileden ve serapa kardan ibaret… Yorgunlukla birlikte uyku da bastırıyor üstelik… İçimizde ayakta uyuklayarak kafileye ayak uyduranlar var. Birbirimizden kopmamaya çalışarak yürüyoruz. Zihnimiz, varlığımız, adımlarımız önümüzdeki o yolumsu, o izimsi yere odaklı… Ne zaman varacağımızı bilmiyoruz. Yorgunluk ve uyku karla karışık yağıyor üstümüze… Sonra kar gibi, sonra kardan yoğun… Biraz dinlenmeye kalksak o izi, o yolu kaybetmekten korkuyoruz. Kardan hayaletler gibiyiz. Yürüyoruz. İçimizden karlı rüyalar, karlı ölümler, karlı yolda kalmışlıklar geçiyor. O geçitleri kapatıp yine yürüyoruz. Birbirimize bir adımlık mesafede, biraz da kafile olmamızın güveniyle yürüyoruz. Uyku bastırıyor. Yorgunluk… Üşümemiz geçiyor nedense… Uyku yağışını artırıyor… Yorgunlukla karışık uyku, kar, aynı kar. Hatta daha hızlı, daha iri yağıyor… Sonra…

Biz değil miyiz, böylesine karlı bir ortamda kendi yaptığımız izi sahiden bizi bir yere çıkaracak yol sanıp, günlerce bir daire etrafında dönüp duran… Karda bir kafilenin kendi izinde günlerce dönüp durması… O yol nereye çıkarıyor bizi demiyorum. Artık yol da, iz de, kafile de, yorgunluk da, ümit de kayıp çünkü… Her taraf beyaz… Kar yağmaya devam ediyor…

Hiç yorum yok: