resimler

3 Şubat 2010 Çarşamba

La bohème

La Bohème, Bestelerini Giacomo Puccini'nin yaptığı 4 perdelik opera. Henri Murger'ın yazdığı hikâyelerin derlendiği "Scènes de la vie de Bohème" adlı esere dayanmaktadır.
Operanın prömiyer ilk gösterimi 1 Şubat 1896 tarihinde İtalya'nin Turin kentinde yapıldı. Gösterimide orkestra şefliğini Arturo Toscanini yapmıştır. La Bohème 50 yıl sonra Toscanini tarafından tekrar yönetildi ve kayda alındı; ilk şefinin yorumuyla kaydedilebilmiş olan La Bohème, diğer Puccini operaları arasında bu nedenle önemli bir yere sahiptir.
1897 yılında Ruggero Leoncavallo aynı hikâyelere dayanan ve aynı ismi taşıyan bir başka opera besteledi. Leoncavallo'nun eseri ancak birkaç kez sahnelendi. Puccini'nin La Bohème'i ise opera repertuvarlarında bir standart haline gelmiştir. Türkiye'de Devlet Operasında ilk temsili Ankara'da 1948 yılındadır.
Eserin konusu bir dikişci kadın olan Mimi ile şair Rodolfo arasında olan aşk üzerine odaklanmıştır. Birbirlerini ilk görünce sevmişlerdir ve hala da birbirlerine sevgileri büyüktür. Rodolfo onu bırakır; nedeni güya Mimi'ni diğer erkeklerle flört etmesini kıskanmasıdır. Ama Mimi çok ağır verem hastasıdır ve ölümü yakındr. Rodolfo birlikte yaşarken fakirane yaşam şartlarının Mimi'nin sağlığını daha da kötüleştirdiğini bilerek vicdan azabı çekmektedir ve Mimi'ye daha iyi şartlarla bakacak birini bulmayı sağlama için, gösterdiği kıskançlık yapmacıktır. Sonunda Mimi ölmeden önce kısa bir müddet için tekrar bir araya gelirler.

Dinlemek için: http://www.nartube.com/4521413095c87f896d94f8f98c978487c3170aea:6RfKNa9zwqU.html



 La bohème

Yirmi yaşın altındakilerin bilemeyeceği
zamanlardan söz ediyorum size.
o vakitler montmartre; leylaklarını,
pencerelerimizin altına kadar asardı.
bize yuva olan fakirhanemiz
beş para etmese de
tanıştığımız yerdi orası.
ben açlıktan bağırırken,
sen çıplak poz veriyordun.

bohem, bohem
mutluyuz demekti

bohem, bohem
ancak iki günde bir yemekti.

komşu kafelerde,
şöhreti bekleyen birkaç kişiydik
kazınan bir mide ve sefaletimize rağmen
inancımızı yitirmiyorduk.

ve bazı bistrolarda
sıcak yemek karşılığında
bir tuval alıyor,
sobanın etrafında toplanıp
dizeler döktürüyorduk.

bohem, bohem.
"güzelsin" demekti
bohem bohem.
deha hepimizdeydi.

çok zaman şövalemin önünde
bir göğüs çizgisinin
bir kalça kıvrımının
desenlerini düzelterek
beyaz geceler geçirirdim.
ancak sabah olunca,
birer kafe-krem alıp otururduk:
tükenmiş ama hoşnut,
birbirimizi sevmeli,
yaşamı sevmeliydik:
bohem, bohem
yaş yirmi demekti
bohem bohem
hepimiz o zamanın havasına girmiştik.

günlerden bir gün tesadüfen;
eski adresime yolum düştü.
gençliğimi görmüş duvarları, yolları
hiçbirini çıkaramadım.

bir merdiven üstünden,
artık eser kalmamış atelyeyi aradım.
yeni dekoruyla üzgün gibi geldi montmartre
ve leylaklar ölmüş.

bohem, bohem
gençtik, çılgındık.
bohem, bohem
hiçbir şey ifade etmiyor artık.