resimler

30 Nisan 2010 Cuma

"OSMANLIDA İŞKENCE"

 Eskiden sıkça Radikal gazetesi alırdım. Pazar günleri verdiği ilavesinde ilginç yazılar çıkardı. Hem gazeteden hem de ilavesinden bazı yazıları kesip saklardım. Ancak ilavedeki yazılar giderek sıkıcı olmaya başlayınca, gazeteyi sadece cuma günleri kitap eki için almaya başladım. İşte, o sıkça aldığım dönemlerde sakladığım yazılardan biri de, ecdadımız Osmanlı’daki işkence ve cezalar üzerine Avni Özgürel’in “Geçmiş Zaman Olur ki … ” adlı köşesinde yayınladığı kısa bir yazısıydı (“Osmanlı’da Cezalandırma”, 15 Aralık 2002). Bize derslerde bunlar öğretilmediği için yazını önemli bir kısmını buraya aktarayım dedim:

Genelde suçlar hafif ve ağır olmak üzere iki kategoride değerlendirilir. Hafif suçlara azar, kırbaç; ağır suçlara ağza taş doldurma, güneş altında bağlı bırakma, gözlere mil çekme, kızgın demirle dağlama, yırtıcı kuşlara parçalatma, ateşte yakma, fillerin ayağı altında ezdirme ya da bedenini parçalar ayırma türünden cezalar verilirdi.

Yönetici sınıftan kişilerin kanının toprağa değmesi “saygısızlık” olarak kabul edildiği için, onlar hakkında verilen cezalar genellikle halıya sarılarak at sürüsünün ayaklarının altına atılmak suretiyle infaz edilirdi. Ama dünden bugüne yöntemleri değişmiş olsa da, varlığını koruyan tek şey işkence oldu. Sarayda Baltacılar bölüğüne dahil cellatlar zümresi sadece ölüm cezalarının infazıyla değil, işkence tatbikiyle de yükümlüydü. Bu amaçla kullanılan kerpeten, şiş benzeri aletler, şifre adı verilen ve deri yüzmede kullanılan jilet keskinliğindeki özel bıçaklar Tophane Sarayı depolarında mevcut. İşkence, itiraf almak, bilgilenmek amacı dışında, hakkında “işkence edilerek idam” kararı verilen hükümlüler için infazın da bir parçasıydı.

İslâm hukukunda eziyetin yasaklanmış olması, esas olarak hürriyeti bağlayıcı ceza yerine bireylerin birbirlerine karşı işledikleri suçlarda ödeşme diyebileceğimiz kısas ve diyetin benimsenmiş olması; kamusal nitelikteki suçlarda ise değnekle dövme, el kesme, recm [taşlama] ve ölüm cezalarının tatbiki işkenceyi ortadan kaldırmadı. Kısa ya da diyet haklı kişinin talebine bağlı olarak mal ve parayla karşılanabildiği gibi – Osmanlı’da buna kanlılık deniliyordu – suçlunun bir uzvunun kesilmesi şeklinde de uygulandı.

İmparatorluk asırları boyunca suç niteliğindeki değişimlere uyum “tazir suçlarına” verilen cezalarda görüldü. Burada, önceden mahiyeti belirlenmemiş suçlara, tamamen kadıların takdirine bağlı olarak, önceden tespit edilmemiş her türlü ceza verilebiliyordu. Bir kişinin affedilmesi ya da şeyhülislam fetvasıyla idamı mümkündü. Topluluk karşısında suçunu itiraf ve bir daha yapmayacağına dair yemin ettirme, kulak çekme, teşhir, mirastan yoksun bırakma, azarlama türünden cezalar sıkça uygulanıyordu. Tarih, nadir de olsa, suçluyu mağaraya kapatıp içine duman basarak öldürme, çuvala koyup denize atma, topun namlusuna sokup mermi gibi atma cezalarının da uygulandığını kaydediyor. Bu cezaların bir kısmının sadece imparatorluğun Avrupa kıtasındaki topraklarında, özellikle de Bosna’da uygulandığını kaydetmek gerek.

Siyasî suç yüklenen kişilere işkence de yapılsa, boğdurulsa da, bu olay saray duvarlarının ardında kalırken, günümüzde İstanbul Valiliği’nin tam karşısında, bir dönem jandarmaya ait olan bina âdi suçlarda “işkencehane” olarak kullanıldı.

“Tomruk Dairesi resmiyette “emniyet müdürlüğü”, yani çavuşbaşılığa bağlı (sonradan Deavi Nezareti oldu, yani Adliye Bakanlığı) nezarethaneye verilen addı. Suçlular buraya getirildiklerinde, ayakları üzerine çeşitli boylarda sekiz-on delik açılmış tomruklardan, baldır uzunluğuna uyan birinin içine sokulur ve kilitlenirdi. Dairede, baş dışarıda kalmak üzere, vücudun bütünüyle içine sokulduğu tomruklar da vardı.

Tomruk Dairesi kapatıldığında, resmi binaların bahçe kapılarının arkasına dayanak olarak konulan tomruklar üç-dört metre uzunluğunda, 50 cm çapında kütüklerdi. Suçlular itirafta bulunmaları hâlinde konuldukları cendereden kurtulabilir, aksi hâlde ölünceye kadar tomruğa tıkılı kalırlardı. İtirafçılar zindana gönderilirdi. Subaşılığa bağlı zindanlar, o dönemde asesbaşılık denilen gardiyan teşkilatı tarafından muhafaza edilirdi. Tomruk cezası eskiden beri uygulandığı hâlde, Tomruk Ağalığı’nın Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra ihdas edildiği biliniyor. Muhzır Ağalılığı denilen kurum 1825’te resmen Tomruk Ağalığı adını aldı.

İşkence merkezinde tek yöntemin “tomruğa kilitlemek” olduğu söylenemez elbette. Bu dairede işkencenin her türlüsünün yapıldığı su götürmez. Özellikle sanık sayısı fazlalaştığında, “tomruk boşaltma” amacıyla işkencelerin yoğunlaşıp şiddetlendiğine şüphe yoktu. Tomruk Ağası’nın yardımcılarına bağlı olarak yapılan işkencenin türüne göre görevlendirilmiş kişiler vardı. Genelde “solaklar” falakacı, “kapı kahyaları” tomruk muhafızıydılar.

İşte işkence çeşitlerinden bazı örnekler
 
1-mahkumun elleri baglanır,diz üstü çöktürülür,hemen yan tarafında da kızgın bir sac (ekmek yapmak için kullanılan sacın büyüğü) vardır.mahkumun kafası çok hızlı bir şekilde ve tek darbede halka açık bir yerde uçurulur ve kesik baş hemen kızgın sacın üstüne oturtulur.kızgın sacın sıcaklıgından dolayı beyin kan dolaşımı varmış gibi hisseder ve gözler görmeye bir süre devam eder.mahkum bir süre kendi ölü bedenini,celladı,kendisine bakan halkı görür.

2-içi boş, iri bir ağaç kütüğünün içine mahkum sokulur. mahkum kütüğün içinde ayaktadır.kütük te mahkumun gövüs hizasındadır.mahkum kütüğün içine sabitlenir.yedirilir içirilir.hiç bir yemek esirgenmez.ama mahkum her türlü dışkısını bulundugu kütüğün içine yapar.bir süre sonra dışkılar gövüs hizasındaki kütükten dışarı çıkmaya başlar.ve dışkının asitik özelliğinden dolayı mahkum çıplak vücudu çok ama çok uzun bir süre boyunca yavaş yavaş erimeye maruz kalırmış

3-zina yapan erkekler için:testisleri dipten kopartılır,içi açılıp iki yumurtalık mahkuma çiğ çiğ yedirilirmiş.


4- suçlunun derisini yüzüp denize atarlarmış...(acıyı tahmin edin artık)

5- suçlu ortası delik bir sandalyeye cıplak bir şekilde oturtulurmuş...bu delik yere içinde fare olan bir kase yerleştirilirmiş...ve kaseyi alttan yavaş yavaş ısıtırlarmış...tabiki sıcağa dayanamayan fare çıkacak biyer bulamayınca suçlunun makattan kemirmeye başlayıp en son ağzından çıkarmış...

6- suçlu güneşin altına ellerinden bağlı biş şekilde yatırılırmış...suçlunun saçları kazınıp kafasına deve derisi geçirilirmiş...deve derisi güneşte eriyip suçlunun kafasına yapışırmış...saçlar deve derisi yüzünden dışarı doğru çıkamayıp içeri doğru çıkmaya başlarmış...bir süre sonra saçların kafatasını delmesiyle beyne ulaştığı anda adam ölürmüş...
7-İstanbul'da Eminönü'nün ilerisindeki Odun Kapısı İskelesi civarında bulunan "Çengel" kalın kalaslardan yapılmış, kuleye benzer ahşap bir çatıdır. Üzerinde bir sıra değişik uzunlukta ve uçları yukarı doğru kıvrık çengeller vardır. Kurbanın adı ve işlediği "suç" önceden tellallar aracılığıyla halka duyurulurdu. Anadan doğma soyulan kurbanın elleri ve ayakları sıkıca bağlanır, cellatlar mahkumu makaralı iplerle çatıya kadar çeker ve bir anda çengellerin üzerine bırakırlardı. Kurban düşme şekline göre başından, boynundan, gövdesinden, karnından, bacağından birinin veya bir kaçının üzerine saplanır kalırdı. Bazen derhal ölür, bazen de saatlerce veya günlerce feryat ettikten sonra can verirmiş.
Çengel yüzyıllar boyunca Osmanlı'da işkence ve idam aleti olarak kullanılırmış

26 Nisan 2010 Pazartesi

FOTOROMAN

Fotoroman 1960'larda italya'da doğup yayılan bir tür. önce italyan popüler sinemasının ürünlerinden karelerin biraraya getirilmesiyle ortaya çıktığını, daha sonra kendine özgü bir türe dönüştüğünü sanıyorum. bu ürünler Türkiye'de ilk Türk fotoromanı Turgut Özakman'nın senaryosu yazdıgı Cumartesi saat dörtte isimli roman ile okucularla buluşmuş ilgi görüncede farklı kişilerin yazmış oldukları senaryolarla zamanında çok tutulmustur..
Uzunca bir aradan onra şimdi çizgi roman ağırlıklı yayın yapan lal kitap isimli yayinevi bu fotoromanları tekrar basıp satmaktadır ancak eskisi kadar ilgi görürmü orasi bilinmez.

OH BEBEK

İnsandır bu tamah eder paraya
fakat inan sevdiceğim, inan gül yüzlüm
250 milyarı tırink diye koysalar önüme, deseler ki:
"sevgilini eşşek sudan gelinceye kadar döv, al bu para senin olsun"
inan reddederim, derim ki
alın ulan köpekler para sizin olsun, ben onu seviyorum!
ben onu değil eşşek sudan gelinceye kadar dövmek
bi fiske bile vuramam, dikkatini çekerim gül yüzlüm, dikkatini çekerim bir tanem
250 milyar bu ne çek ne senet tiko para ama değil tiko miko olsa ne yazar aşkımızın yanında bir hiç kalır
hem 250 milyara ne alınır ki?
150 milyara güzel bir daire alsan
dayasan döşesen, bir araba alsan,
bi iş açsan bitti gitti
bunun için değer mi?
sensiz bir ev bana viran görünür
sensiz eşyalar bana eski moda görünür
hele sensiz hiç binemem o arabaya
ya o iş yerini ne yapayım
çünkü ben seni çok seviyorum bebek oh bebek
seni 250 milyara da değişmem 450 milyara da, 680 milyara da, 920 milyara da
ama 3 trilyon verirlerse seni nasıl döverim biliyor musun
ağzını burnunu kırarım
dünyaya geldiğine pişman olursun
kusura bakma 3 trilyon bu sevdiceğim
senin iki-üç dişinin kırılmasının
bir kaç kaburganın
kurtulmuş koca bir insan hayatı karşısında ne önemi var
oh bebek ne önemi var.
önemli olan balyadır
balyanın sağlam tutulmasıdır



Bu dizelerin yazarı Soner Günday 1985 yılında Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nde eğitimine devam etmiş, ayrıca aynı yıl içinde Gırgır ve Fırt dergilerinin profesyonel çizer kadrosuna dahil olmuştur. Günday, sonraki yıllar boyunca çoğu popülerleşen Yüzbaşı Albırt, Binali Kurtözü ve Ailesi, Mevsim Normalleri, Sıtkı Sedat, Orçun Kunek gibi köşeler ve çizgiroman kahramanlarını yarattığı Hıbır, Avni, Dıgıl, Pişmiş Kelle, Öküz, Leman ve L-Manyak gibi mizah dergilerinde yazar ve çizer olarak kariyerini zenginleştirmiştir. Bir karikatür köşesi olan Mevsim Normalleri ve mizahi yazılarının çıktığı Orçun Kunek köşesi ayrı tutulursa, diğer tüm çizgiromanlarında oldukça değişik kurgu ve çizim stilleri deneyen Günday, 1996'da L-Manyak'da, çizmeye başladığı Yüzbaşı Albırt (bir ara Leman'da da yayınlanmıştır) ve son olarak yine L-Manyak için yaratığı Zikacu adlı yeşil renkli ve uzaylı bir karakterin maceralarıyla hayranlarına ulaşmıştır. Ayrıca sonradan Levent Çanga'nın da performans sergilediği Tirtstar başlıklı köşede sinema oyuncularının rol aldığı öyküler çizmiştir. Mayıs 1989'da Dıgıl dergisinde yarattığı Sıtkı Sedat adlı bir karakterinin eksantrik maceralarını hazırlarken çeşitli fotoğraf ve görsel dokümanlardan yararlanarak deneysel ve oldukça farklı bir kolaj çizgiroman öyküsüne imza atmıştır. Günday'ın ayrıca 1992 yılında Üff! adlı erotik fotoğraf destekli mizah dergisinde de bazı çizimleri ve 1999 yılında Oh, Bebek adlı bir kitabı yayınlanmıştır.


Eşsiz yazılarından örnekler:

• pilav kaçtı kulağıma
• rimel sürme toplum içinde
• esnerken kiyamadim sevdicegime sokmadim agzina parmagimi tuttum kendimi.
• bestesi feeling the blanks'e guftesi orcun kunek'e ait bir sarki. sozlerini de yazayim tam olsun:

dediler atomdur her seyin temeli
hele bir parcala gor enerjiyi
cillop gibi enerji cikar aciga
satsan milyon dolarin olur aninda


nakarat:
hey dostlar can dostlar
dedim kiralim su atomlari
tekmeyle yumrukla kafayla
parcalayalim hele sunlari


kafa vursam da duvarlara
yumruk atsam da masalara
ucsam da tekmeyle kapilara
bir atom olsun parcalayamadim

yillarca vurdum her atoma
kirilsin diye tum hincimla
amma ve lakin kiramadim
yitirdim inancimi atoma.

nakarat:
hey dostlar can dostlar
dedim kiralim su atomlari
tekmeyle yumrukla kafayla
parcalayalim hele sunlari

yillarca vurdum her atoma
kirilsin diye tum hincimla
amma ve lakin kiramadim
yitirdim inancimi atoma
• gurbet elde turk gorsem etrafta utanmam selam veririm.
• kayak yaparken bozmam delikanliligimi slalom yaparak kivir kivir dumduz inerim sevdicegim hic kiritmadan dusecegimi bilsem de.
• ayrıldıktan sonra ilk defa başka bir kadına döner ısmarladım inan çok karmaşık duygular içindeyim
• yarim market acmis benden habersiz (slow)
• ninja turtles dedikleri dört kurbagaymis meger
• biz seninle kasar ekmek gibiyiz (slow)
• kevin kosniri abim kadar severim
• evde kaplan besleyemem ona masraf yapamam
• general olamam bu yastan sonra
• stüdyoda kaplan olsaydı biz bu kaseti çıkaramazdık"
• avukat doktor profesör. bunlar ciddi adamlardır zorda kalmadıkça halay çekmezler
• -dedim "oynama şu çakmakla gazı bitiyo yazıktır" dinlemedin oynadın gazı bitti kavga çıktı bak ne oldu? ayrıldık sona erdi o güzelim erotik ortamımız.
• tom ve jerry'nin arasındaki yıllardır süregelen kavganın sırf biz gülelim eğlenelim diye uydurulmuş yapay bir gerilim olduğunu öğrendiğim an ikisini de sildim defterden.
• konfiçyüs her alanda nefis laflar bıraktı insanlığa. tamam iyi güzel ama bunların yanı sıra çoluğuna çocuğuna pekin'de bir kaç daire mançurya'da üç-beş arazi bıraksaydı güzel olmaz mıydı?
• eğer damat düğün boyunca efendi durmuş halay çekerken abuk subuk hareketler yapmamışsa normalin iki katı fazla para takarım.
• birisine adres sorarken dolu dolu yaşarım o anı.
• çok kafaya taksam irlanda aksanıyla "veri gut veri veri gut" deyebilirim(slow)
• yeter ki sen iste canım gelin arabamızın önünü kesen çocuklara para veririm ama lütfen çok ısrar etme 1 milyondan fazla veremem. onlar anlamazlar 95 milyar da versen alırlar; "abi bu çok fazla" demezler.
• erotik roman okurken dayanamadım yaladım sayfaları.(slow)
• Ninjalarla baş edemem ama normal japonlar'la ederim.
• doğu batı senaaainden kimseye zarar gelmez.(anadolu rock)
• yüksek lisans yapmış bir bayana sinir krizi geçirmek yakışmaz.
• yirmi yirmibeş kilo mercimek alacakmış gibi tavır takınıp sevindirdim bakkalı ama almadım çok kötü bozuldu içi gitti.(slow)
• katıldığım nişan ve düğün törenlerinde yüzlerce kişi tebrik ettim bugüne değin. ama söz yılmak yok dönmek yok bu davadan.
• sakın bir olay olursa basın gelirse soru sorarsa çelişkili demeç verme gül yanaklım.
• yeterli sermaye bulsa su istasyonu açar şu deli gönül.

"ilk kasetten parayı buldum hemen plak şirketi kurdum plakçılık"ı
• eniştem ortamın kralını yapsa da gitmem madagaskara
• -lordlar alenen garklamaz.
• kanoyla giderken belli bir dengeyi korumaya calisirim (feci remix)
• "yarimi cebimden 500 bin lira calarken yakaladim
• halamin oglundan 5 milyon borc aldim sevdicegim
• kanoyla gezerken bile belli bir düzeyi korumaya çalışırım hep.
semirmişsin sumocu gibi
brezilya dizisinde çinli oynamaz
operaya gidende içime daral geldi (uzun hava)
gülhane parkındaki aslanla gözgöze gelmemeye çalıştım onbeş dakika boyunca
çok gorktum efes harabelerinden
işine garıştım dönercinin zor kaçtım büfeden
çağlar boyu gorktuk drakuladan yetti gayrı!
irza geçsem gaç yil yerim?
elinde tüfeng olan her kişiye saygı duyarım
bırakın biz küntürlü adamlar gendi halimizde yaşayalım
yaşlı gadın otobüse binende uyuyomuş gibi yaptım baktım beni dürtüyo bayılmış taklidi yaptım
çin lokantasında guru fasulye söyledim çinli garson ters ters baktı
• itinayla yaladım kobrayı
• mustafa aabiyi elma şekeri yerken gördüm ya bitmiştir o benim için
• maça ter atmak için çıkmıştım ama yine de çok zorlandım (slow)
• şahin görünümlü doğan diye orjinal doğan sattılar bana nedir bu çilem bebek
• daha önce hiç masaüstümü güncellememiştim
• anket dolum tesislerinde mola verdim loy (loy)
• yetmişbeş araba solladım göremedim yar seni
• gezdim tarlalarda ovalarda bağlarda (hey)
• sandım bir anlığına önümde hıyar seni (x2)
• anket dolum tesislerinde mola verdim loy loy loy
• saydım döktüm kime verdim ne verdim neler ettim oy oy...
• akşama bubam gelende oy anketöre verirse beni hoy hoy hoy
kurşunsuzdu baba ama baba diyeceğim loy loy loy.
oyma beni arama beni sorma beni baba
babalara geldim ankete geldim ben loy loy loy.
ağır ol da molla desinler bu molamızda sana baba
sana bana baba baba oy oy oy
tarlalarda karpuz adana ben adam olmam samanlık seyran oldukça buba.
oy oy oy (x5)




-amcaoğlunun düğününde halay çekerkene patlattım silahı yaraladım fadime gelini, pişmanım dostlar pişmanım düşmanlar (halay)
-baletlerin belli olur malı, hepsi yiğit delikanlıdır (arya)
-geceleyin gündüz tarifesi açmayan taksiciler sizedir sözüm, arada bir kıyak yapsaniz ne olur iki gözüm (alem fm)
-gözleri fettan gelin, kaşları keman gelin, sen niye ellerin oldun ha götüne koduum gelin? (hiciv)
-arabamı sürerkene gördüm sarışın bir bomba, ben ona baktım, o da bana baktı, ben bi daha baktım, o da şimdi bana bakıyo saolsun (numune hastanesi)
-minarenin tepesine çıkıp rakı içtiğim vakit önce afaroz ettiler sonra da götten miktiler oyyyy anam aciyiiii (mekke zortlatması)
-çüküm arkadaşlarınkinden küçük diye arkadaş muhabbetlerinde hiç sesimi çıkarmıyom, içime atıyom, bi gün patlarsam şaşarsın liselim.(metal)